Bir replikle değişir dünya, bir haykırışla…

 

“Bir replikle değişir dünya, bir haykırışla…”

Milyonlarca yıl önce kayadan alet yapmayı öğrenen insan ataları, bilinir ki dik durmayı da öğrenmiştir. Karanlığı aydınlatmayı da buldu zamanla, ateşi bilgiye katmayı da. Bilgiyi devretmek için coşkuyla mağara duvarlarına çizdi, heceleri dizelere dönüştürdü ve yaşamı yeniden var eden sanatın dokunuşlarını kazıdı insanlığa, zamana. Bütün bunları yaparken, en önemlisi, hiç tek başına kalmadı; hep beraber, birlikte ve yan yana üretmenin gücüyle yaşadı insan, tüm yarattığı değerlerle. Bildi, ekti, üretti, paylaştı, eyledi tarihi var eden insan.

Artık karanlığı da daha çok hisseder olduk, sessizliği de. Yaşanan an içinde bize yalnız kalmak öğretildikçe çığlığımız içimizde boğuluyor. Nasıl sesimiz kısılıyor, konuşamadıklarımız nasıl da boğazımızda düğümleniyor… Birileri bizlere parmağını salladığında, ardındaki en karanlık, en ıssız patikalar yüzümüze çarpıyorken, oynayan, üreten, aydınlığın ateşiyle harlanan insan sessizlikte ve karanlıkta kaybolup gidecek mi tarih sahnesinden?

Hayır! Hayır! Bin kere hayır!

En karanlık, en sessiz anı yaşadığını sandığında, sokaktan, hayattan, sahneden ve kendinden sakın vazgeçme! Bir replikle değişir dünya, bir haykırışla… Sahnede düş kuranların gücü yetebilir sokakları ve hayatı aydınlatmaya, sesine ses olmaya. Bak, sahnedeki hikâye sen–ben, sokaklar sen-ben, gülen, ağlayan, öfkelenen, âşık olan sen-ben, her günü yeniden kuran, her anı biricik kılan sen-ben. Yani BİZ.

Yüzyıllara meydan okuyan Pişekâr’dan, Kavuklu’dan, Prometheus’dan, Antigone’den, Romeo’dan, Juliet’den, Zilha’dan, Nazım’dan, mahallenden, memleketten al gücünü; izle, eyle, katıl bu yüzyıllardır akan nehre; yüzünü dön sahneye.

27 Mart Dünya Tiyatro günü bizim, hepimizin!